İhanet! (Ümit Atalay Ekmekçi / Köşe Yazısı)



Herhangi bir toplumda,olabilecek en dışlanmış kimlik;hain kimliğidir...


 İnsanoğlu’nun taraf değiştirmesi,el yordamıyla kendine gösterilmiş tarafı sorgulayıp taraf değiştirmesi ve taraf olduğu eski cenahtan (yönden-yoldan) kopması hatta kendi tarafını eleştirmesi nefretle karşılanır…


Özellikle Türkiyede öz-eleştiri yapmanın ve öz-eleştirinin altını doldurulmadığı için ve hemen hemen hergün bu kavramların içi boşaltıldığı için hain olarak hemen oracıkta damgalanırsınız…


Kibele’nin Anadolusu' nda tarihsel gelişimden kaynaklı çelişki ve tutarsızlıklarla dolup taşıyor ve her birinin yeniden ürüyor olması medeniyetle,hainin kim olacağını o andaki yapı ve güçler dengesi belirliyor…


Tırnak içinde ”hain” topluluğun / toplumun tarihsel süreciyle tutarlılık içinde bile olabilir… 


Büyük ihanetlerin arkasında güçler dengesi ve dengesizliği yatmaktadır.

(Aslında çok hassas bir konuya değiniyoruz; tarihin her döneminde ihanet var olmuş.)



Tüm toplumlarda hain var edilimiş; Habil-Kabil’den günümüze her inanış ve düşünüşün altında bir hain aramak nerdeyse normal kabul edilmiş..

.

Düşman zaman zaman saygı uyandırsa bile hainler asla unutulmaz…


Dante’nin cehennem’inde bile en aşağılık yere layık görülmüşlerdir. Bir tarafın birisini hain diye suçlaması,genellikle öte tarafın onu kullanması

anlamına gelir.


Öte cenahtakiler, onu fütursuzca dünyanın gözü önünde sergiler…


Bireyden kendi zihniyetine körü körüne bağlı kalması ve sorgulamasını bekleriz. Hain ise aslında sorgulayan ve terk edendir.


Hain /dönek ya da adı her ne ise kendi topluluğunu terk etmek zorunda olandır;güçlü aidiyet hatlarıyla keskinleştirilmiş yapıdan dışlanır…


Özellikle din-ümmet ve milliyet-ırk aidiyetleri büyük topluluklara aidiyet duyanlar sorgulayıcı olduklarında ve taraf değiştirdiklerinde en ağır dışlanmışlığı yaşarlar veya yaşatılırlar…


Birey’in aidiyet bağını koparmaya karar vermesi, her topluluk için bir darbedir. topluluğun diğer üyeleri, bu kopma ve eleştiri karşısında kendilerini yeniden değerlendirme yoluna gideceklerine birbirlerine daha sıkı sıkıya kenetlenirler…


Teokratik ve  baskıcı yönetimlerin  yine bu  toplumlarda sıkı sıkıya bağlanmayı tetikleyen kendilerini terk edenlerdir….


Bu toplumlar ve topluluklar ”kral’dan çok kralcı olmayı olağan sayarlar.”


 Eylemlerini, söylemlerini ve hatta kendi yaşam biçimlerini sorgulamadan yaşamaya alışmışlardır.


Çünkü böyle bir sorgulama öz-eleştiri ve eleştiri mekanizmasını harekete geçirir.


İhanet ve hain kavramı ise aslında sorgulayan ve sorgulatmaya çalışandır…


Yıllar yılı beraber yürüdükleri yolarda,birlikte şarkı söyleyen(!) 


Bu büyük ümmet-ırk gürühu birbirlerinin sırtını sıvazladıktan sonra ,sözde tasa ve kıvançlarını paylaştıktan sonra içlerinden birinin çıkıp; ”acaba” sorusunu yüksek sesle dile getirmesiyle,herkes büyük bir tehlike hissederek(!)

Hain’i büyük bir tehlike olarakve tehdit olaraka adlandırırlar…


Olmadı bu büyük tehdit,hainin kişiliğiyle somutlaştırılır…



Cervantes’in deyimiyle;” İhanet insanın hoşuna gider ama hainler iğrençtir.”

                                                                                 



                                                                                     Ümit Atalay Ekmekçi

Post a Comment

Daha yeni Daha eski